Adem oğlunu hayatı boyunca düştüğü hastalıklar
vardır bedenen hastalıklardan bahsetmiyorum tabi. Önyargı hastalığı, kıskanma hastalığı biz
burda bugün sadece önyargı hastlalığın bahsedeceğiz.
Önyargı insanı insandan uzaklaştırdığı gibi nefrete
sürekler. Sadece iki dost arasında değil yıllarca evli olan insanların arasına gire
bu hastalık eğer erkenden teşhis konulmazsa bunun sonucu ölüm olur tıp dilinde
öyle ama gerçek hayatta ise ayrılık ön yargı hastalığı insanoğlu yaratılışından
beri devam vardır ve ilk ateşten yaratılan ibliste başlamış sonra habil ile
kabil kıssasında devam eder. İblis yaratıcı karşısında asi olarak ilan edilerek
huzurdan kovulmuştur habil ve kabilde ise kardeş katli olmuştur. Ve ardında
devamı gelmiştir. Yaw sevgili yazarcığım nedir bu önyargı.
El cevap: bir kimseyle ya da şeyle ilgili olarak, belirli
bir olaya, duruma ya da görmeye dayanan, önceden edinilmiş olumlu ya da olumsuz
yargı,
bireyde öteki bireylere, toplumsal kümelere karşı sevgi ya da
düşmanlık duygusu uyanmasına yol açan, koşullanmış bir duygusal tutumu yansıtan
sığ inanç.
Bir iki tecrübeden hemen genel geçer bir hüküm
çıkartılır. Bir elma yersiniz ekşi, sulu, kokulu ve tatlı gibi birçok
izlenime sahip olusunuz. Fakat her elma aynı değildir. Birçok insan birbirine
elma muamelesi yapar ve sonunda yargılar oluşmadan önyargılar oluşur.
Allport “erken yargılar yeni bilgilerle
yüzleşince değişmiyorsa önyargıya dönüşmüş demektir” der.
gelin bunu hikaye ile örneklendirelim ne dersin sevgili
okuyucu.
Bir köyde yaşlı bir adam varmış, ve bu adam çok fakirmiş, ama bu adamın çok
güzel beyaz atı varmış, bu at yüzünden krallar bile bu adamı kıskanırmış. Böyle
dillere destan bir at daha önce hiç görülmemiş. Güzellik, ihtişam ve güç hepsi
o atta bulunuyormuş. Kral atı bu adamdan satın almak istemiş ve muhteşem bir
fiyat teklif etmiş, ancak yaşlı adam "Bu at benim için at değil, o
bir insandır ve bir insanı nasıl satabilirim? O benim arkadaşım, ve o bir mülk
değil, İnsan nasıl bir arkadaşını satabilir? Hayır, mümkün değil." demiş.
Adam gerçekten fakirmiş, aklına gelen her türlü günaha varırmış, ama atı asla
satmamış.
Bir sabah adam uyanmış ve birdenbire atın ahırda olmadığını fark etmiş.
Bütün köy toplanmış ve adama "Seni ihtiyar bunak, biz önceden, bir
gün atın çalınacağını biliyorduk. Bu atı sana bırakırlar mı? Bunun yanı sıra
çok fakir durumdasın, Satmanın daha iyi olacağı atı neden elinde saklarsın ki?
Şimdi ne paran var ne de atın Kraldan bu at için harika bir ücret
alabilirdin, Bu senin için bir lanet, bir talihsizlik. " demişler.
Yaşlı adam "Karar vermek için acele etmeyin. sadece at ahırda
değil ve kayıp demelisiniz, çünkü gerçek bu. Diğer her şey sizin yorumunuz ve
verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı?
Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl
geleceğini kimse bilemez. Nasıl bu durumu yargılarsınız?" demiş.
Köylüler "Bizi aşağılamaya çalışma be adam, harika birer
filozof olmayabiliriz, ancak bunun için felsefeye gerek yok, bir hazinenin
kaybolduğu basit bir gerçek ve bu gerçekten bir talihsizlik" demişler.
Yaşlı adam "Yargılamanız boş ve ben sadece atın
gittiğini gözlemledim, bir talihsizlik veya isterse bir nimet olsun
bildiğim başka bir şey yok. Çünkü bunlar sadece bu olayın bir parçası. Kim
bilir ne olduğunu? Onu takip edecek misiniz? " demiş.
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Yaşlı adamın
delirdiğini düşünüyorlarmış. Her zaman yaşlı adamın biraz deli olduğunu
düşünüyorlarmış; Aksi halde, bu atı satacağını ve servette yaşayacağını
düşünüyorlarmış. Ama yaşlı adam ormancı gibi ağzına kadar sefalet ve yoksulluk
içinde yaşıyormuş ve hala tahta kesip ormandan orman getirip satıyormuş bunun
yanı sıra ve çok yaşlıymış. Köylüler bu olaydan sora bu adamın deli olduğuna
tamamen emin olmuşlar.
Olaydan 15 gün sonra aniden bir gece at geri dönmüş. At çalınmamıştı ve
kendi kendine vahşi doğaya kaçmıştı. Ve tek başına değil, onunla bir düzine
vahşi atla beraber geri dönmüştü.
Köylüler yine toplanmış ve "Yaşlı adam, sen haklıydın ve biz
yanılmışız, bir talihsizlik değil, bir nimet olduğunu bize kanıtladın.
Düşüncemizde ısrar ettiğimiz için özür dileriz." demişler.
Yaşlı adam " Karar vermek için yine acele ediyorsunuz, sadece atın geri döndüğünü ve beraberinde on iki vahşi atla birlikte geldiğini söyleyin. Yargılamayın. Bunun nimet olup olmadığını kim bilebilir? Bu sadece olayın bir parçası .Bütün öyküyü bilmiyorsanız, nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir kitabın bir sayfasını okudunuz, kitabın tamamını nasıl yargılayabilirsiniz? Bir sayfadaki bir cümleyi okudunuz - bütün sayfayı nasıl yargılayabilirsiniz? Cümlede tek bir kelime - tüm cümleyi nasıl yargılarsınız? Ve tek bir sözcük el altında değil - hayat çok geniş - bir kelimenin bir parçası ve siz bütünü yargılıyorsunuz! Kimse ne olduğunu bilmiyor ve benim kararımda olmadığım için mutluyum, beni rahatsız etmeyin lütfen. "
Yaşlı adam " Karar vermek için yine acele ediyorsunuz, sadece atın geri döndüğünü ve beraberinde on iki vahşi atla birlikte geldiğini söyleyin. Yargılamayın. Bunun nimet olup olmadığını kim bilebilir? Bu sadece olayın bir parçası .Bütün öyküyü bilmiyorsanız, nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir kitabın bir sayfasını okudunuz, kitabın tamamını nasıl yargılayabilirsiniz? Bir sayfadaki bir cümleyi okudunuz - bütün sayfayı nasıl yargılayabilirsiniz? Cümlede tek bir kelime - tüm cümleyi nasıl yargılarsınız? Ve tek bir sözcük el altında değil - hayat çok geniş - bir kelimenin bir parçası ve siz bütünü yargılıyorsunuz! Kimse ne olduğunu bilmiyor ve benim kararımda olmadığım için mutluyum, beni rahatsız etmeyin lütfen. "
Bu sefer köylüler yaşlı adamla dalga geçmemişler. Belki de yaşlı adam haklı
diye düşünmüşler. Böylece sessiz kalmışlar ama içlerinden bu adamın akli
dengesi yerinde değil diye alay etmişler. Yaşlı adamın ati ile birlikte 12 tane
daha muhteşem at geldi. Küçük bir eğitim ile hepsi satılabilir ve çok para
getirebilirdi bu atlar.
Yaşlı adamın yalnızca bir oğlu varmış. Genç oğlu vahşi atları eğitmeye
başlamış; Sadece bir hafta sonra vahşi bir atın üstünden düşmüş ve oğlunun
bacakları kırılmış. Köylüler tekrar toplanmış. İnsan her yerde bizim gibi
insandır ve Köylüler bu olayı yine yargılamışlar "Haklıydın, yine
haklıydın, nimet değildi, yine bir talihsizlikti. Tek oğlun bacaklarını
kaybetti ve Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak.
Oysa şimdi sana bakacak başka kimsen de yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha
zavallı olacaksın.” demişler.
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. O kadar
acele etmeyin, oğlumun bacağını kırıldı, gerçek bu, ötesi sizin verdiğiniz
karar. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı
size bildirilmez. Hayat parçalara ayrılıyor fakat yargı toplamla ilgili.”
Birkaç hafta sonra ülke komşu bir ülke ile savaşa girmiş ve kasabadaki tüm
gençler ordu için zorla alınmış. Sadece Yaşlı adamın oğlu sakat olduğundan evde
kalmış. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden
gençlerin ya öleceğini, ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene
ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı
kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla geri dönmeyecekler.
Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.” demişler.
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar devam
etmiş "oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek
var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih,
hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Tanrı bilir.” demiş.
Evet sevgili okur buna bir hikaye daha ekleyerek kapatalım.
Bir zamanlar dört oğlu
olan bir bilge kişi varmış. Çocuklarına acele ve erken karar vermemelerini
ve önyargılı olmamalarını öğretmek için onları eğitmek istemiş. Her birini
sırayla uzak bir yerde bulunan ağacın yanına gidip ona bakmak için göndermiş.
İlk oğlan kışın gitmiş, ikincisi İlkbaharda, üçüncüsü yazın, sonuncusu
sonbaharda gitmiş. Sonra bir gün hepsini bir araya toplamış ve ne
gördüklerini sormuş. İlk oğlan ağacın çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu
söylemiş. İkinci oğlan, “Hayır yeşillikle doluydu ve canlıydı”
demiş. Üçüncü oğlan başka fikirdeymiş, “Çiçekleri vardı ve kokusuyla
görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki, daha önce hiç böyle bir güzellik
görmemiştim” demiş. Sonuncu oğlan, hepsinin de haksız olduğunu ve ağacın
meyvelerle dolu, canlı ve hayat taşıyor olduğunu bildirmiş.
Yaşlı adam oğullarına
hepsinin haklı olduğunu söylemiş, çünkü hepsi farklı mevsimlerde bu ağacı
görmeye gitmişlermiş. Onlara; “bir ağacı veya bir insanı, kısa bir
süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını ve neye sahip olup
olmadıklarını güzelce anlatmış.”
Sizlerde hayatı ve insanları bir
mevsime bakarak yargılamayın. İlk defa gördüğünüz bir insanın ya da
karşılaştığımız biri durum hakkında söz söylemekte acele etmeyin. İyi bir
gözlemci olun. Hayatı analiz ederken etiketlemeden yolunuza devam edin.
İnsanların ırkına, cinsiyetine, tuttuğu takıma, parmağındaki yüzüğün türüne
yada bıyığının kesimine bakarak değerlendirmeyin. Empati
yapın. Başkalarının açtığı önyargı yolundan gitmek zorunda olmadığınızı
bilin. Atoma bile hükmetmekten bahseden insan, ön yargılarına neden
hükmedemesin ki?
Kalın sağlıcakla
not: noktalama işaretlerinde ve yazım yanlışlarında hata olabilir onlara takılıp kalmayın siz asıl manaya bakın kalın sağlıcakla sevgili okur.
İsmail GENÇ
Teşekkürler güzel bir makale
YanıtlaSil